• posta@ihracatmerkezi.com.tr
  • 0216 629 4127
Usta yazar Nazif Ay, Sözcü’ye konuştu

Usta yazar Nazif Ay, Sözcü’ye konuştu

nazif-aymanset

Oktay ÖZDEMİR / sozcukitabevi.com

“Türkiye’nin en büyük namusu Gezici olmaktır” diyen ilahiyatçı yazar Nazif Ay sorularımızı yanıtladı.

“Dindar” ve “dinci” kavramlarına, kendi içlerinden gelen biri olarak ve yine kendi deyimiyle bugüne kadar yapılmış en net ve en sert açıklamalarla yazın hayatına giren ve özellikle ilk kitabı olan “Deccal Dindarmış” ile iyi bir satış grafiği yakalayan Nazif Ay, Sözcü’ye konuştu. Ay; ailesinden yaşama bakış açısına, eğitim sisteminden Gezi Direnişi’ne, okuyucularla olan ilişkilerinden önümüzdeki aylarda çıkacak kitabına kadar birçok şeyden bahsetti.

Nazif Ay kimdir, aileniz hakkında bilgi verebilir misiniz, dini eğitim almanızda ailenizin rolü nedir?

Ailemin bireyleri, bugünün “dindar” olarak nitelenen insan tipinden uzaktı ama dine saygılı kişilerdi. Dine saygılıydılar ama dinci değillerdi. Demokrat bir ailem vardı. Babam Türk Demirdöküm’de emaye bölümünde işçiydi. Emekçi bir aile babasıydı. 1970 Haziran’ındaki meşhur işçi yürüyüşünün sessiz ve reklamsız önderlerindendi. Maden İş Sendikası üyesiydi. Tam bir İstanbul efendisiydi ama haksızlığa, zulme karşı da acımasız tepkiliydi. Terbiyeyi ve saygıyı dincilerden değil, ailemden aldım hamdolsun!
Yoğun bir istek ve arzuyla tek başıma Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendim. Dinî bilgilere karşı ilgim artmıştı. Ailemin karşı çıkmasına rağmen, normal ortaokuldan ayrılıp İmam Hatip’e yazıldım. Benim İmam Hatip lisesine gitmemi hiç istemediler ve ben şimdi onları daha iyi anlayabiliyorum.

nazif-ay

“İmam Hatip” geleneğinden ve İslami bir öğretiden gelen Nazif Ay, şimdiki direnişçi ruhuna ve Siyasal İslam karşıtı kişiliğe nasıl gelebildi?

En kısa cevabım “Haram yemediğim ve babamla birlikte gece yarısı paraları sıfırlamadığım için.” olacak.

Tabii, bir zamanlar İmam Hatipler yoğun olarak siyasal İslamın etkisinde değildi. MSP’nin arka bahçesi olarak düşünülse de, kendine göre bir duruşu vardı. Ancak bugünkü İmam Hatipler; hırsız, sapık ve IŞİD katilleri yetiştirilmesine matuf dizayn edilmektedir. Siz hiç AKP ve diğer dinci yapılara ses çıkartabilen, kemik yalayıcısı olmayan, İmam Hatip okul binası içinde AKP ve benzeri dincilere propaganda fırsatı vermeyen haysiyetli bir İmam Hatip yöneticisi gösterebilir misiniz? Yanıtı bellidir, “Hayır”. Gelecekte bu okullar kaliteli deist ya da ateist yetiştirecektir. Çünkü Sünni din öğretisi dogmalara ve safsatalara büründürüldü. “Recebiyet” diye adlandırdığım bir din oluşturulmaya başlandı bu okullarda. Hani bazen kimi gizli mekanlarda sahte rakı üretilir ya, ona benzer şekilde şimdi bir de “Merdiven altı İslamı” üretiliyor. Kaynakları bakımından sapıkça, Tanrılık makamına Recep Erdoğan’ın oturtulduğu bir din uyduruldu. Devletin diğer okulları, hatta özel okul kurumları da İmam Hatipleştirmeye çalışmalarındaki temel neden “Kimliksiz, kişiliksiz, ahlaksız ve sorgulamayan dindar” prototipini her yerde yetiştirmek içindir, çünkü Batı’nın arzuladığı tip budur. Atatürk gibi şerefli, zeki ve namuslu Türk ya da Müslüman kişiliğini istemiyorlar. Bunun için ahlakı olmayan ahlaksız bir din icat edildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nın –ki ben ona Dinci Eğitim Bakanlığı diyorum- küçük yaştaki çocukları başörtüsüne özendirme ve Laiklik ilkesindeki hassasiyete rağmen başörtüsünü dayatma politikasını görüyorsunuz. Küçük kız çocuklarına kadın pozisyonu biçen bu sapıkça yönelim, Akit Gazetesi’nin sapık yazarı Hüseyin Üzmez’in de hayaliydi. Başörtüsü, bu anlayışta dinin bir emri değil, dinci politikanın aracıdır. Başörtüsü, dindar erkeğin kadını cariyeye dönüştürme fırsatı olmuştur bugün. Namus ve şeref açısından başörtüsü, hiçbir anlam ifade etmemektedir. İnsanlık tarihinde de hiç kimse başını açtı ya da kapattı diye daha fazla namuslu veya şerefli olmamıştır. Üniversitedeki kadınlara başörtüsü özgürlüğüne vurgu yapan dinci AKP, şimdi ise devlet kadrolarına yobaz ve başörtüsü, sakal propagandası yapan ucuz ruhluları yığmaktadır. Fakat bizler de etrafımızdaki dinci hainleri, gözü doymayan muhterisleri not ediyor, gerçekleri fişliyoruz, kitaplarımıza işliyoruz.

Kişilikli insana kalan nedir? diye sorarsanız, bir an önce nüfus cüzdanlarından “DİN” hanesini sildirmektir, derim. Yakında ben de Din hanesi adındaki, dincilerin kendi lehine kullandıkları lanetli haneyi sildireceğim. Kaldı ki dünyanın en namussuzca yasası olan “Zorunlu din dersi” maskaralığına son vermenin yolu da budur!

nazif-ay2

Deccal, Mehdi ve Mesih gibi “İlahi Aktörler”i konu alan kitaplarla yazarlığa adım atmanız ne anlama geliyor? Büyük satış rakamları yakalamanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahirzamanda yani kıyamete yakın zamanda geleceğine inanılan ve birtakım olağanüstü güçlere sahip olduğu rivayet edilen “İlahi-Tanrısal Kahramanlar” vardır. Ben de “İlahi Aktörler”i dindar piyasasında ele alınış şekliyle ifade etmek istedim. Dünya siyasetinin bazı hayali ilahi kahramanlar ve idoller üzerinden projeler geliştirdiklerini fark ettim. Örneğin Türkiye’de Atatürk’e –özellikle Nurculardan- “Deccal” sıfatı verildiğini, kendilerini de iyiliğin temsilcisi olan diğer dini kahraman pozisyonundaki “Mehdi” ya da “Mesih” olarak vasıflandırdıklarını biliyordum. Elimde Nurcuların gizli belgeleri vardı. “İnna A’tayna’nın Sırrı” adlı bu belgede ebced/cifir hesaplarıyla Atatürk ile milli kahramanların ve saygı duyduğumuz kimi değerlerin kötülendiğini görüyordum. En son, Gezi Direnişinin heyecanı ile, artık susmamam gerektiğini düşünerek elimdeki belgeleri paylaşmak adına bir eser meydana getirmek istedim. Anlatım dili dik ve acımasız görünse de aslında net ifadeler kullandım ve deyim yerindeyse meydan okudum. Hiçbir kimsenin; yalan, iftira veya abartı diyemeyeceği kitabımı, Deccal Dindarmış’ı tamamladım. İlk kitabım olmasına rağmen halen inanılmaz ölçüde ilgi ve iltifatlarla okurlarımdan karşılık buluyorum.

Dinler Tarihi boyunca en radikal “dindar” profilini çiziyor ve dik ifadeler kullanarak acımasızca tanımlamalarda bulunuyorsunuz. Tespit ve yorumlarınıza tepkileri merak ediyorum. İtirazlar veya karşı tezler oldu mu?

Özellikle ilk kitabımda “Dindar” ve “Dinci” tanımlarını en net şekilde ortaya koydum. Kelam anabilim dalında yüksek lisansımı tamamlamıştım. Türkiye’deki tüm cemaat ve tarikatların içine girmiştim. Konulara vakıf biri olarak şunu söyleyebilirim ki, dindar ve dinci kavramları dinler tarihinde ve bilhassa İslam dünyasında ilk kez bu kadar açık bir dille ve korkusuzca ele alınmıştır. Hiç kimse benim yaptığımı yapamamıştı ama bundan sonra o yolu açtığımdan dolayı yeni itirafları bekleyebiliriz.

Kitaplarınızda alışılmadık bir yöntem kullanıyor, semtiniz olan Alibeyköy’den ve Alibeyköylülerden ördüğünüz öykülerle konuları eğlenceli hale getiriyorsunuz. Bu yöntemi neden tercih ediyorsunuz?

Gerçekten de kitaplarımda donuk ve soğuk bilimsel ifadeler kullanmak uzak durmayı tercih ettim. Çünkü bu tarz edebi eserler insanları itiyordu. Bizzat kendimden değil ama yaşadığım çevreden örnekler vererek konuları eğlenceli bir hale getirmeye çalıştım, zannedersem başarılı da oldum. Çok güzel ifadelerle dolu geri dönüşümler oluyor. Ayrıca Alibeyköy ilginç bir semttir. İstanbul Türklerin eline geçtikten sonra ilk yerleşim yerlerinden biri burası olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk sanayi bölgesi burada oluşturulmuştur. Atatürk’ün ilk mesire alanı Alibeyköy yakınındaki Gazi Mahallesi ve civarıdır. Eski adı Hüsrevabad, yani Güneş’in doğduğu yer olarak geçen Alibeyköy aynı zamanda birçok tarihi şahsiyete ev sahipliği de yapmıştır. İnsan çeşitliliği vardır Alibeyköy’de. Daha önce değerlendirilmeyen bu çeşitliliği tatlılık içerisinde vermeye çalıştım ve bundan sonra da çalışacağım.

Gezi Protestoları ve devam eden süreçten sonra birçok halk hareketleri ve protestolara aktif katılmanızın gerekçesi nedir?

Ben Siyasal İslam’ın, insanları kendi kuralları içerisinde pasifize ettiğini gördüm. Oysa İslam’ın içinde haksızlıklara karşı direniş ve isyan damarı vardır. Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Hüseyin bunlara iyi birer örnektir.

“Deccal” adındaki figürün hiç umulmadık rol ve isimlerle karşımıza çıktığını gördük. “Deccal”ın kimliğini nasıl çözebildiniz?

Öncellikle Nurcu kaynaklardan hareket ettiğim için kötülüğün lideri konumundaki kişinin kodlarının ne olabileceğini araştırdım. Sonra fark ettim ki Deccallık sıfatı, bugünkü dindar yapısına tamamen uyuyordu. Deccallık ile ilgili dini kaynakların gösterdiği profilin karşısında dindarlık vardı ve kitabıma da ad oldu. Sırran Tenevveret ifadesi ise yine gizli ve haince sırların saklanmasını çağrıştırıyordu ama artık kitabım sayesinde rezillikler ortaya saçılmaya başlandı.

Her iki kitabınızda da verdiğiniz “Gizli Nurcu Belgeleri” ile Atatürk ve bazı milli kahramanlara deccallık suçlamasını açığa çıkarttınız. Size karşı tepkiler oluştu mu?

Herhangi bir olumsuz tepki olmadı. Çünkü bu belgeleri ellerinde bulunduranlar da çok iyi biliyorlar ki ben bu konuyu gayet dürüstçe ele aldım. Gerçek konuşunca, kahpeler susar.

“Mehdi Mesih İlahi HerO” adındaki ve gelmeleri beklenen ilahi kahramanları işlediğiniz son kitabınızın, ilk kitabınız olan “Deccal Dindarmış” gibi büyük yankı yaratacağına inanıyor musunuz?

Her iki kitabımın birbirini tetikleyeceği kanaatindeyim. Çünkü dünya siyaseti bugün bu kahramanların isimleri ve görevleri etrafında dönüyor. Hâkim uygarlıklar senaryo yazıp uyguluyor, ezik ve kişiliksiz topluluklar ise bu senaryoya figüran oluyor. Bunları ele almadan başka bir kitaba geçemezdim.

Vatikan’da Papa Francis’i Pazar Ayini esnasında, katedral içerisinde protesto etmeniz ilginç bir eylemdi. Tarihte St. Pietro katedrali içerisinde yapılan tek eylemi gerçekleştirme nedeniniz neydi?

Sözde Ermeni Soykırımının 100. Yılına yaklaşılırken Ankara’daki AOÇ’ne çöreklenen Deccallık Sarayını ilk ziyaret eden Sahte Mesih Francis AKP ile birlikte danışıklı dövüş tezgâhlamıştı. Vatikan’a dönüşünde de bir kepazelik örneği olan ve Türklere iftira niteliği taşıyan beyanatta bulunmuştu. Ben, Papa’nın Sözde Ermeni Soykırımı açıklamalarına Türkiye’den resmi tepki gelmediğini ve dişe dokunur hiçbir protesto eyleminin gerçekleşmediğini gördüğüm için bu eylemi gerçekleştirmeye karar verdim. Hatırlıyorum, Eyüp-Silahtar’da 20 liraya pankart yaptırmıştım. 100’e yakın da İngilizce ve İtalyanca ifadeli broşür bastırdım. Bir geceliğine kaldığım Vatikan’daki otel personeline Türk lokumu ile ilk kitabım olan Deccal Dindarmış’ı hediye ettim. Eylemimi kendime terörist dedirtmeyecek şekilde St. Pietro Bazilikası’nda gerçekleştirdim. Katedralin dışında da bu eylemi yapabilirdim ama Papa, kilisenin resmi adamı olduğu, Katoliklerin tanrısal başkanı vasfını taşıdığı ve açıklamalarını katedral içinde yaptığı için cevabını da açıklama yaptığı yerde, yani katedralde almasının gerektiğini düşündüm. Vatikan’daki emniyet güçleri beni gözaltına aldılar ve yaklaşık 4 saat kadar sorguladılar. Fakat herhangi kötü bir muameleyle karşılaşmadım. Hatta daha sonraları Schengen Vizesi’ni yine İtalya’dan aldım. Anadolu Ajansı’nın Roma muhabiri Barış Bey protesto meselesini bilmesine rağmen konuyu gündeme getirmedi. Bunda da AKP Hükümetinin parmağı olduğunu düşünüyorum. Vatikan ve İtalyan Devleti diplomatik bir kriz çıkmasın diye bu meseleyi gizlemek istiyor olabilir ama dünya tarihinde St. Pietro Katedrali’nin içerisinde gerçekleştirdiğim eylemim aslında bir ilkmiş. Galiba eylemim ileride çok daha anlamlı hale gelecektir.

Şu andaki mesleğiniz nedir?

Şu an İTÜ Geliştirme Vakfı Dr. Natuk Birkan’da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak görev yapıyorum.

Bundan sonraki kitabınızın konusunu merak ediyorum. Yakında okurlarla buluşacak bir kitabınız var mı?

Yakında bir kitabım çıkacak, ismini “New Age”, alt başlığını ise “İslam out Yeni Din in” olarak düşünüyorum. Bu son kitabımda dindarın magazinsel ve ilginç cinsel hayatını, İslamcı liderlerin hiç bilinmeyen rezaletlerini ortaya dökeceğim. Deyim yerindeyse dindarın “yatak odası”na kadar gireceğim. Bu kitap benim dinci siyasete indireceğim müthiş darbe kitabım olacak. Şok ve eğlence sizleri bekliyor!

 

 

The post Usta yazar Nazif Ay, Sözcü’ye konuştu appeared first on Sözcü Kültür Sanat.

Share This News

Do you want to get our quality service for your business?